‘Var mı dünyada benden daha güzeli’ diye salına salına gezen Kassiepeianın kızı Andromeda… Tanrılar pervasızlığa ceza vermek ister, tüm kente önce kıtlık gönderir. Tanrı Poseidon korkunç ejderhasını göndererek şehri yakıp yıkar. Kâhinler krala giderek lanetten kurtulmanın tek bir yolu olduğunu anlatır: ‘Kızı Andromedayı kayaya bağlayıp kurban etmek’. Çaresizce başına gelecekleri kabul eden Andromeda, şehrin dışında bir kayaya bağlanır. Kaderine razı olur ama içten içe de kendini kurtaracak kahraman için yalvarmaktadır. Neyse ki ejder Andromedayı parçalayacakken gökyüzünden Pegasusa binmiş Perseus gelip prensesi kurtarır, sonsuza kadar mutlu yaşarlar.
Andromedanın başına ne gelirse gelsin yaşadığı teslimiyet hissi psikiyatri biliminde Andromeda Kompleksi olarak tanımlanır. Bir kayaya bağlandığı ipler, kadının psiko-sosyal bağlarıdır. ‘Beyaz Atlı Prens’in kendini kurtaracağı güne inancı ile kaderine razı olup beklemektedir. İçinde bulunduğu zor koşullardan, kendini bağlayan sorumluluklardan uzaklaşmak için karşısına çıkan ilk erkeğin himayesine giren kadınların yaşadığı sendromdur. Erkek onun için ‘Himaye eden’ kanatları altında koruyan kollayandır.
Yaşamını dönüştüren kendisi değil dışarıdan bir güçtür. Tek başına var olamayacağına inandırılan, güçsüz, yardıma muhtaç, sorumluluktan korkan, koruyup kollanması gerektiğine inandırılan kadınlar, hayatta kalmak için erkeğe muhtaç fikri yetiştirilir. Bu yüzden de hayatın zorlukları ile mücadele etmek yerine, masallarda anlatılan yardıma muhtaç prenses olduklarını kabul ederler. Prenses tek başına savaşamaz bir prens tarafından kurtarılmalıdır. Bu arketip ile yetiştirilen kadınlar ne kadar erken hayatlarını kurtaracak prensi bulursa o kadar şanslı olur. Fakat hayatta her şey istediğimiz gibi gitmeyebilir. Bu durumda da başka prensin koruyucu kanatlarıa hazırlık yapılmalıdır.
Hayat masallarda anlatıldığı gibi değil,
ERKEK ya da KADIN
Bir insanın kurtarıcısı yalnızca KENDİSİ’dir.
