Bülent İplikçioğlu . Hellenizm ve Roma Çağlarinda Anadolu — 30

HELLENİZM VE ROMA ÇAĞLARINDA ANADOLU – 30
Hellenistik Çağ Anadolusu’nda kırsal kesimin işletilmesi konusuna devam ediyoruz:
Üretim

Anadolu’nun doğal koşulları, burada tek tek sayıp dökemeyeceğimiz kadar çeşitli üretimlerin yapılmasına imkan veriyordu. Fakat, tahıl ve hayvancılığın Anadolu’daki üretimin temelini oluşturduğuna işaret etmek gerekir. Bunlara Ege ve Akdeniz bölgelerinin rakımı fazla yüksek olmayan birçok kesiminde üzüm ve zeytin yetiştiriciliğini de eklemeliyiz.

Beslenme tahıla dayanırdı. Tahıl yokluğu belgelere birçok kez yansımış olan buğday dağıtımı bunalımları yaratmıştır. Bu bunalımların sistematik bir dökümüne sahip değilsek de, iaşeyle ilgili metinlerin sayısı ve ‘agoranomos’ların giderek artan önemi, kentlerde her zaman bu yolda bir tasanın hüküm sürdüğünü gösterir.
Metinlerdeki birkaç durumundan söz edelim: M.Ö. 300 yılına doğru bir yazıttan Ephesos’ta Rodoslu Agathokles’in büyük miktarda buğday ithal edip bunu rayicin altında sattığını ve bunun için de kendisine yurttaşlık verildiğini öğreniyoruz. Erythrai’da, aynı dönemde, buğdayın ‘medimnos’u 60 ‘drakhme’yken, Ephesos’ta 30 ‘drakhme’yi pahalı buluyorlardı. Samos (Sisam), M.Ö. 275 yılına doğru resmi sektöre buğday almak için yeni bir düzen getirmişti. Fakat bunun yetersiz kaldığı, Boulagoras adlı bir kişinin M.Ö. 243/242 yılında bir ‘euergetes’ (hayırhah) davranışıyla, sıkıntıya düşmüş buğday alım görevlilerine ödünç para vermesinden anlaşılıyor. Priene’de M.Ö. 225-200 dolaylarında, daha önce Petra ile ticari ilişki içinde olduğundan söz ettiğimiz Moskhion adlı kişi gerek kendi mülkünde yetişen gerekse dışarıdan aldığı buğdayı ucuza satmıştır. M.Ö. 51 yılında da ünlü Romalı Cicero, valisi olduğu Cilicia Eyaleti’ndeki kentleri aç bırakan istifçilerin aleyhinde yazar.

Gerçekten, sorun, buğday dağıtımı krizlerinin geçici ya da kalıcı bir üretim eksikiliğinden mi, yoksa sadece fırsatçıların marifeti mi olduğunu belirlemeye dayanmaktadır. Bu krizler çeşitli ekonomik koşulların bir sonucu olabildiği gibi, askeri nedenlere ya da iklim nedenlerine de bağlı olabilirdi. Örneğin, Samos, Ionia’daki Annaia kenti kesiminde bulunan ‘peraia’sından, yani karşı yakasından yoksun kalınca buğday yetiştiren topraklarının bir bölümü elinden gitmişti. Aynı şekilde, bir savaş çıktı mı, ürünü yok ediyor, piyasadan buğday satın alınması zorunluğunu doğuruyordu. Elbette bu krizler buğdayı depo edip fiyatların yükselmesini beklemekte çıkarı olanlara, fırsatçılara yarıyordu. Fakat, daha genel bir düzlemde, herhalde Anadolu’da yapısal bozukluklar da vardı. Aşırı kentleşme, Anadolu’nun kıyı şeridini tehdit altında tutuyordu ve en kalabalık kentlerin bazen yetmeyecek kadar az ya da – özellikle adalarda – işe yaramayacak kadar fakir topraklara sahip oldukları oluyordu. Birkaç güçlü kentin başkasının toprağını kendininkine katması, örneğin Miletos’un tarım toprağı çok zengin olan Pidasa’nın ya da Priene’nin topraklarını alması gibi durumların nedeni bu olmalıdır. Cicero’nun kınayarak sözünü ettiği istifçilik, fırsatçılık muhakkak ki krizlerin ağırlaşmasında ve fiyatların artmasında rol oynamıştır. Fakat, istifçilik de ancak koşulları kendine uygun bulursa ortaya çıkar. Fırsatçılığın ortaya çıkması için yalnız iç piyasanın yerel talebi karşılayamaması durumu yetmez, aynı zamanda düşük fiyata ithal etmenin zorlaşması ya da olanak dışı olması gerekir. M.Ö. 3. yüzyılda ya da M.Ö. 2. yüzyılın başında durumun böyle olduğunu gösterir hiç bir belirti yoktur. Anadolu’nun büyük adalarından İskenderiye’ye yapılan o büyük hacimli ihracatın karşılığında elbette gemiler buğday yüklü olarak dönmekteydi. Fakat Rodos ticaretinin zayıflaması ve korsanlığın artması, bu ticareti yavaşlatmış ve buğday ithalini güvenilir olmaktan çıkarmıştır. İşte bu güvensizlik fiyatları yükseltmiş ve üreticileri istifçiliğe teşvik etmiştir.

Öteki ürünlere gelince: Üzüm bağlarının ve zeytinliklerin bazı seçkin bölgelerde yoğunlaştığı bilinir. İç kesimlerin eşrafının Hellenleşmesi sonucu, oralarda gerek mutfakta, gerekse kamusal şenliklerde ve ‘gymnasion’larda şarap ve zeytinyağı tüketimi artmıştı. Bu durum, asma ve zeytin ağacını o zamana kadar tanımayan bölgelerde bile bunların yetiştirilmesine yol açtı. Ne var ki, iklim koşulları gereği, oralarda her iki ürünün, hele zeytinin yetiştirilmesi sınırlı kalmıştır. Boşluğu doldurmak üzere, Orta ve Doğu Anadolu’nun yeni yeni bölgeleri Batı Anadolu ile şarap ve zeytinyağı ticaretine açılmaya başlamıştır. Kappadokia’daki Mazaka’da (Kayseri) ya da Tyana’da yeni bir ‘gymnasion’ açılınca zeytinyağı ithali zorunlu oluyordu. Aynı şekilde, Doğu Karadeniz kıyısındaki (bugünkü Batı Gürcistan’da) Kolkhis’in ve doğusundaki Iberia’nın eşrafının bir bölümünün Hellenleşmesi insanları gerek tarımsal ürünlerde gerekse el sanatlarında Hellen zevklerine alıştırmıştı. Antik yazar Polybios’un yazdığına göre, Karadeniz’in tüm çevresine şarap ve zeytinyağı ihracı başlamıştı. Böylece eşrafın Hellenleşmesi yeni pazarlar yaratmış, bu yeni pazarlar Anadolu’nun Ege’ye ve Akdeniz’e bakan yörelerinde tarımsal üretimi kızıştırmış oluyordu.

Bu bilgiyi beğendiniz mi? Lütfen arkadaşlarınızla paylaşın
İlginç Haberler
Bir cevap yazın

;-) :| :x :twisted: :smile: :shock: :sad: :roll: :razz: :oops: :o :mrgreen: :lol: :idea: :grin: :evil: :cry: :cool: :arrow: :???: :?: :!: