Zeus, Hermes tebdili kıyafet insanların arasına karışıp, Phrygia topraklarına kadar gelir. Akşam bastırmış insanların yardımseverliklerini test etmek zamanı gelmiştir. Hangi kapıyı çaldılarsa yüzlerine kapanır. Zeusun zenginlik bahsettiği kulları bile…
Yaşlı bir çiftin oturduğu derme çatma bir barakanın kapısını çalar tanrılar. Philemon ve Baucis kim olduklarını bilmedikleri ziyaretçileri evlerine davet eder. Baucis hemen ocağı yakıp evde ne varsa pişirip koyar misafirlerin sofrasına. Misafirleri ile sohbete koyulan ev sahiplerinin aralarındaki AŞK tanrıları bile hayran bırakır. Sadakat, bağlılık ve sevgiyle birbirine bakan gözleri izlemek büyük keyif vermiş misafirlere.
Yanlarından ayrılırken Zeus kimliklerini açıklamış, ihtiyarlar büyük şaşkınlıkla tanrıların ardından yürümeye başlamış. Arkalarına baktıklarında ise ne görsünler; tüm şehir sular altında kalmış. Yalnızca kendi kulübeleri ayakta kalmış. Kalmış kalmasına kulübe mermerden bir tapınağa dönüşmüş. Zeus : “Dileyin benden ne dilerseniz” demiş.
Baucis, Philemonun tek isteği ise:” Hayatımızın sonuna tapınakta kalalım, en önemlisi de birlikte ölelim” Günler günleri kovalamış, iki ihtiyar uzak diyarları seyre daldıkları bir anda yavaş yavaş ulu birer ağaca dönüşmeye başlamış.
Bir ömür paylaştığı karısına minnet dolu gözlerle son kez bakan Philemon meşe, kocasına sevgi dolu gözlerle bakan Baukis ise ıhlamur ağacına dönüşmüş. Yaşarken bir kez olsun ayrılmayan emektar elleri dal olmuş sarmış birbirini AŞK ile…